9 Mart 2011 Çarşamba

Tarih, Sanat, Moda = ROMA...

Balayımızın 4. gününde Roma'dayız. Hotel Residenza Montemario'da kalıyoruz. Otel İtalya'da şu ana kadar kaldığımız en güzel oteldi diyebilirim. Odalar daha genişti diğerlerine nazaran. Yıllar önce Roma'nın ünlü ailelerinden birinin yaşadığı, içinde güzel resimler olan tarihi bir binaydı burası.




İtalya'ya gelmeden önce biraz İtalyanca çalışmıştım. Çok sık kullandığım kelimelerden aklıma gelenler ise şunlar:

Buongiorno: Günaydın (Bon jorrrno diye okunuyor)
il te caldo: Sıcak Çay
Piazza: Meydan, En sevdiğim meydan Piazza Navona oldu. Melekler ve Şeytanlar kitabında olayların son bulduğu meydandır aynı zamanda)
Via: Cadde, En sevdiğim, en çok dolaştığım, alışveriş yaptığım cadde, Via Del Corso
Carne di maiale: domuz eti 
pollo ala grilla: tavuk eti
verdure al vapore:buharda sebze
pasta con frutti di mare: deniz ürünleri makarnası
Buona sera: iyi akşamlar

Sabah rehberimizle beraber otobüse binip şehrin etrafını şöyle bir turladık. Şehrin ortasından Tiber (İtalyanca Tevere) nehri geçiyor.  Nehrin Roma ile özdeşleşmesi nedeniyle , Tiber'de yüzmek (swimming the Tiber) Protestan'lar tarafından Roma Katolikliği'ne geçenler için kullanılan bir terim olarak ortaya çıkmış. Tersi durumlar için ise Thames'de yüzmek (swimming the Thames) terimi kullanılmış.

Şehir merkezinde Katolik dünyasının en büyük Kilisesi olan San Pietro Kilise'sine doğru yola koyuluyoruz.

San Pietro Kilisesi Katolik Hristiyanlığın ve temsilcisi Vatikan'ın en önemli kilisesi. Vatikan İtalya sınırları içinde bulunan Dünya'nın en küçük ülkesi. 0.44 km2 alana sahip ve bu ülkede sadece 900-1000 kişi yaşıyor. Mutlak Monarşi ile yönetiliyor. Yani yasama, yürütme ve yargı Papa'nın elinde.
Sabah otelden çıkarken rehberimiz bizlere bu kiliseye girerken en azından yarım kollu tişörtler ve diz hizasında şortlar giymemizi söyledi çünkü kolsuz veya çok kısa şortlarla içeri almıyorlar. Ayrıca içeride sessiz olmak gerekiyor. Rehberler öyle bağıra çağıra tarih anlatamıyorlar içeride. Kiliseye yakın bir durakta otobüsten indik. Bir İtalyan rehberle buluşup kulaklık kiraladık. Rehberimizi bu kulaklıklarla dinleyeceğiz. Sonra hep beraber Kilise önündeki uzuuun kuyruğa girdik.

San Pietro Kilise'si Vatikan muhafızlarınca korunuyor. Muhafızlar yüzyıllar önce Michelangelo'nun tasarladığı kıyafetleri hala giyiyorlar. Biraz da turistik amaçlı olsa gerek.


 Rehber'in içeride anlattığı Hristiyanlık dinine atfedilen hikayeleri kameraya kaydettik. Kilise epey büyük ve ihtişamlı. Tavan ünlü ressamların çizimleriyle dolu. Kilise'nin orta bölüm zeminine Dünya'daki önemli kiliselerin adları kazınmış. Bunlardan biri de İstanbul'daki Ayasofya Kilisesi. Şöyle yazıyordu "CONSTANTINOPOLITANA DIVAE - SOFIA - ECCLESIA"


Kilise'de eski papaların mumyalanmış cenazelerini de sergiliyorlar.





Kilise'yi gezdikten sonra şehir merkezinde, ünlü aşk çeşmesinin olduğu meydana gidiyoruz. Meydan mahşer yeri gibi... Ama çeşme de çeşme yani. Ancak İtalyanlar bir çeşmeyi bu kadar büyüleyici hale getirebilirdi heralde. Denizi anlatan bir heykel kompozisyonundan oluşan çeşme dünayanın en ünlü çeşmesi olarak biliniyor. Bu Çeşmeye "Aşk Çeşmesi" diyen tek millet biziz. İtalyanca adı "Fontana di Trevi" yani "üçyol çeşmesi". Üç sokağın birleştiği noktada olduğu için veya üç su yolunun birleştiği noktada olduğu için bu adı aldığı söyleniyor.


 Aşk Çeşmesine arkanızı dönüp sol elinizle bozuk para atarsanız bu, Roma'ya tekrar geleceğinizi garantilermiş :) Biz de geleneğe uyup paraları savuruyoruz. Bu meydandaki herşey bir kilometre ötesine göre yüzde yüz daha pahalı. Kameramız için kaset almayı erteliyoruz bu nedenle. Bir kaç fotoğraf çekindikten sonra buradan geçici olarak ayrılıp(başka bir gün akşam uğramak üzere) İspanyol Merdivenlerinin bulunduğu meydana gidiyoruz..

Piazza di Spagna. İspanyol Merdivenlerini şöyle tarif edeyim: 138 basmaktan oluşan geniiiiişçe bir merdiven. Merdivenin en aşağısındaki meydanda tertemiz, kayığa benzer bir havuz vee merdivenlerde oturup dinlenen onlarca turist, aşıklar vs.. var burada.

 

Rehberimiz burada bizleri akşam aynı noktada buluşmak üzere serbest bırakıyor. Biz de Roma sokaklarına dalıyoruz. İspanyol merdivenlerinin tam karşısındaki caddeden, Via del Condotti'den başladık gezmeye. Şehir merkezindeki bütün binalar inanılmaz eski ve tarihi yapılar. Bu şehirdeki tablelaları, ilan panolarını çıkarsanız bir Orta Çağ filmini mekanlarla hiç oynamadan rahatlıkla çekebilirsiniz.


Via del Corso İtalyan ve Dünya tasarımcılarının butiklerinin boy gösterdiği prestijli bir cadde. Burada kimler mi var? Gucci, Pucci, Valentino, Louis Vitton, Guess, Fellini, Stefanel, Fendi, Roberto Cavalli, Hermes gibi bir çok marka.
 
Valentino'nun tasarladığı kırmızı bir elbise şehrin her yerinde cam bir fanus içinde tanıtılıyordu. Elbisenin fiyatı ise 4250 Euro idi. :)



İtalya'da henüz dünya'da ünlenmemiş, noname bir çok tasarımcının da butiğine rastlamak, vitrindeki harika elbiselerini keşfetmek mümkün. Bunun için ara caddelere sokakalara da girmek gerekiyor. Temmuz ayının sonunda İtalya'da olmamız demek bütün indirimleri yakalamış olmamız demekti. Alışverişe başlamamak için kendimi zor tutuyordum ama bugünkü programımız yoğun olduğu için alışverişi yarına bırakmaya karar verdik. Tarih kokan ara sokaklardan birinde pizza, sebze çorbası ve salata yemeye koyulduk. 



Karnımız doydu, mutlu mesut İspanyol merdivenlerinde rehberle buluşmaya gittik.  Akşam olmak üzereydi. Otobüslere atlayıp otele doğru yola koyulduk. 

Otelde biraz dinlendikten sonra tekrar şehre inip Aşk çeşmesini bir de akşam görmek istedik. Otel'den 200 metre ötede otobüs durağı vardı. O durağa o kadar çok gittik ki durağın adını unutamadım hala: "TrionFale". Bir süre otobüs rotasını çözmeye çalıştık. Sonunda şehir merkezine giden otobüsü yakalayıp atladık otobüse.  Agustus Meydanı'nda inip haritalar yardımıyla aşk çeşmesine ulaştık. Burada dondurma yiyip 72 milletten insanları izledik. 

Elimde Roma dondurması, karşımda muhteşem ışıklandırılmış Aşk Çeşmesi ve yanımda harika eşim vardı. O an gerçekten mutlu hissettim kendimi :)



Daha sonra İspanyol Merdivenlerine doğru yola koyulduk. Büyük, coşkulu bir kutlamanın ortasında bulduk kendimizi. Kolombiya'lılar bağımsızlıklarını kutluyor, şarkılar söylüyorlardı. Biz de aralarına karışıp eğlenceye ortak olduk.

Roma'da 2. Günümüzde tamamen serbestiz. Bugün Roma İmparatorluğu'nun izleri peşinde koşucaz. Sonra da alışveriş yapıcaz.Önce imparatorluk binalarını görmeye gidiyoruz. 

Venedik Meydanı çok işlek bir meydan. Restoranlar, cafeler, otobüs durakları, mağazalar herşey var burda. Ve tabi ki Venedik Sarayı. İtalya'nın ilk krallarından 2. Emmanuel'in heykelinin bulunduğu bu saray Romalılar tarafından pek sevilmezmiş. Çünkü kentin tarihi dokusuna yakışmayacak kadar yeni olduğunu düşünüyorlarmış.
Roma tarihi açıdan çok iyi korunmuş bir kent. Roma İmparatorluğunun merkezi ve kalan eserler sanki dün içinde birileri yaşıyormuşçasına canlı duruyor.

 
Roma imparatorluğu deyince bir çok kişinin aklına gladyatörler gelecektir. Erkeklerin birbirleriyle veya yırtıcı hayvanlarla döğüştürüldüğü arenalardan en büyüğü, M.Ö. 80 yılında yapılan Roma'daki Kolezyum'dur ve Roma'nın simgesi haline gelmiştir. Bunun kanıtı olarak da Kolezyum'u görebilmek için tam 1,5 saat kuyruk beklemizi gösterebilirim. Belki 1000 kişi vardı kuyrukta. Maalesef AB üyesi ülke vatandaşları ayrı bir kuyrukta biz 3. dünya ülkesi vatandaşları ise uzun olan kuyrukta bekliyorduk.

Sonunda içeri girmeyi başardık. Kolezyum eliptik bir amfi tiyatro ama orta kısmı bir kaç kattan oluşuyor. Dövüşçülerin hazırlandıkları bekledikleri odacıklar var bir katta. bir katta hayvanlar için ayrılmış bir bölüm var vs..  Roma İmp.'nun en görkemli binası olarak kabul ediliyor. Elli bin kişilik izleyici kapasitesi var. Bu amfi tiyatroda dövüşlerin yanısıra, müzik dinletileri, savaş canlandırmaları ve tiyatro oyunları da oynanmış. İzleyicilerin rahatça giriş çıkış yapabilmeleri için yüzlerce girişi ve çok değişik bir asansör sistemi bulunuyor.

                













Kolezyum da bol bol fotğraf çekinip biraz da dinlendikten sonra ayrılma vakti gelmişti. Dönüş yolunda Venedik Sarayını da gezdik.İçeride genelde İtalyanların yaptıkları savaşları ve kahramanlıkları anlatan resimler, savaş aletleri, toplar, tüfekler, gemilerden parçalar vs. sergileniyordu.




Buradan da çıktık ve yol üstü Roma'nın ünlü meydanlarından Piazza Nuovo'da takıldık. Bayağı şenlikli bir meydandı. Ressamlar, çalgıcılar ve tabii ki turistlerle doluydu. Güzel bir ortamdı doğrusu.



Bir sonraki durağımız Piazza Navona idi. En çok bu meydanı sevdim. Meydanın ortasında büyük bir heykel ve çeşme, meydanın başında ve sonunda da inanılmaz estetik iki havuz vardı. Bu meydanın etrafı kafelerle dolu. Burada cevizli ve  ilk defa yoğurtlu dondurma yedim. Cevizli çok iyiydi ama yoğurtlusunu pek sevmedim. Meydandaki Pinokyo oyuncakçısından küçük kardeşime pinokyo temalı bir kumbara aldım. Yolda gördüğüm bir butikten saten bir elbise ve bir de gömlek aldım.






 Buradan Ünlü Pantheon tapınağını görmek üzere Piazza della Rotonda'ya gidiyoruz. Pantheon "Tüm tanrıların tapınağı anlamına geliyor."






Yolda rastladığımız sarayımsı bir alışveriş merkezine girdik. Adı "Galleria Alberto Sordi" idi.  İçeride Zara'yı gözümüze kestirdik. Yaklaşık 1,5 saat sonra kasaya, 12-13 parça giysi ve ayakkabı ile ulaştım ve sadece 90 Euro ödedim. Kızkardeşime de güzel bişeyler beğendim. Döndüğümde o da bayıldı aldıklarıma.  Ömer ise bir 1 gömlek, 1 hırka, bir iki tişört almıştı.


Roma'da gezilecek yerler birbirine yakın olduğu için otobüse, taksiye binmeye gerek yok ama yürü yürü nereye kadar. Onu da göreyim bunu da göreyim derken  harap oluyor insan.  Rotayı iyi çizmek lazım. Biz de bugün çok yorulmuştuk. Doğruca otelin yolunu tuttuk.  


Roma'daki 3. ve son günümüz. Akşam 17.00 gibi Roma'dan ayrılıyor olacağız. Bu endenle bütün eşyalarımızı toplayıp valizleri ortak bir odaya bırakıyoruz. Rehber bugün bizi kişi başı 45 Euro karşılığında şehir dışındaki bir outlete götüreceğini söyledi. Ömer'le ben ücreti abartılı bulup bu outlete kendimiz gidebilir miyiz diye düşündük hemen. Sadece ulaşım için iki kişi toplam 90 Euro vermek çok saçma geldi çünkü. Rehber'den outlet'in adını öğrendik güç bela ama nerede olduğunu ve nasıl gidileceğini söylemedi tabii. Tek bildiğimiz adının "Castel Romano" olduğuydu. İnternetimiz de yoktu. 
Otobüse atlayıp şehir merkezine gittik. Buradan birilerine sorarak tren istasyonuna yöneldik. İstasyonda az kalsın yanlış trene binecekken bir amca uyardı bizi.  İtalyanların ingilizce bilmemesine ifrit olup indik trenden, biletleri iade ettik.. Turist bilgi noktasındaki görevliye sorduk. Oda bize iğrenç ingilizcesiyle bir otobüse binmemizi daha sonra başka bir otobüse binmemizi söyledi. Otobüs geldi. 5. durakta inip diğer otobüsün gelmesini bekledik. Burada bizim turdan 4lü genç bir grup la karşılaştık.. Onlarla beraber otobüse atladık. Epey kalabalıktı otobüs. Şoför bizi yol kenarında bırakıp nasıl gideceğimizi gösterdi. Güneşin altında epey yürüdükten sonra çölde bir serap gibi göründü Castel Romano. Büyük bir kampüs içinde tek katlı dükkanların olduğu bir çarşıyı andırıyordu burası. Toplam 4 Euro'ya işte buradaydık. Hemen kendimizi lavabolara atıp elimizi yüzümüzü yıkadık. Birer sandviç yiyip soğuk bişeyler içtikten sonra alışverişe başladık. Ben  Guess, Stefanel,Tommy Hilfiger, Camper'da takıldım uzun süre. Elimiz kolumuz doluncaya kadar alışveriş yaparken bizim rehber ve kurbanlarıyla karşılaştık. Rehber bizi görünce epey bozuldu. Ama yine de "Sizi 15 Euro'ya otele götürebilirim" pazarlığı yaptı. Oysa ki biz dönüşü alışveriş merkezinin servisiyle  bedavaya getirebilceğimizi öğrenmiştik bile..  :)








Şehre servisle rahat rahat döndük. Otelde dinlendikten sonra son defa Romayı gezmek üzere dışarı çıktık. Otobüsten indiğimiz yerde yani Agustus Meydanı'nda Valentino'nun geçmişten günümüze kıyafetlerinin sergilendiği bir müze ilişti gözüme. Ömer dışarıda dinlenirken ben müzeyi gezdim.




Müzede ünlü yıldızların oscar törenlerinde veya filmlerde giydikleri Valentino tasarımları da sergileniyor. Kıyafetin yanında filmin veya törenin videosunu da oynatıyorlar. İspanya prensesinin gelinliği burada sergilenen en kıymetli parçalardan biri.
Bu müzedeki kıyafetler bana epey ilham kaynağı oldu. Onlarca kıyafetin önünden ve arkasından fotoğrafını çektim ve bir elbise diktirmem gerektiğinde buradaki kıyafetlerden örnek çıkarabiliyorum :)


Müzeden ayrıldıktan sonra şehrin çevresini gezdik. Medicilerin malikanesine şöyle bir bakındık. Yolda yağlı boya resimler satan bir pazara rastladık. 






 Otele dönüş zamanı geldi. Roma'dan otobüsle Bologna'ya oradan da uçakla Türkiye'ye dönüyoruz. Otobüs yolculuğu güzeldi. Çevreyi seyrederek geçti. Arada bir AutoGrill denen mola yerlerinde durup yiyecek bişeyler aldık.






Uçağı beklerken Roma'ya aşık olduğumu anladım. Burada benim sevdiğim herşey bir arada. Tarih, sanat, moda, alışveriş, güzel yemekler... Bir bahaneyle (master, kurs, doktora) gelinip en az 6 ay yaşanması gereken bir şehir burası bana göre.... :)







4 yorum:

  1. paylaşımınız için teşekkürler.keyifle okudum.tekrarına inşallah. :)

    YanıtlaSil
  2. Evde yaptığın tabloların birisi de bunlardan biriydi değil mi.

    YanıtlaSil
  3. Senin tablolarından birisi de burada var :)

    YanıtlaSil
  4. Evet evet salondaki tabloları bu fotoğraflara bakarak yaptım. Reprodüksiyon yani :)

    YanıtlaSil