23 Mayıs 2011 Pazartesi

Ah O Gemide Ben de Olsaydım... :)

Malum yaz tatili yaklaştı. Tatilde mavi yolculuk düşünenler, "acaba nasıl olur?" diyenler  için bilgilendirici olacağını düşündüğüm bir tatil yazısı bu.




Mavi yolculuk deyince aklıma başlıktaki şarkı geldi. Filmlerden de  Titanic mavi yolculuğu anlatan en etkileyici filmdir herhalde...

Evlendiğimizden beri hiç bir yaz tatili için 5 yıldızlı otellerin sıkış tepiş, kapalı devre ortamlarını tercih etmedik. Bize aşırı sıkıcı gelen bu 70 yaş üstü veya çocuklu aile tatili modelinden hep kaçtık. Farklı deneyimler edinmeye çalıştık. 2 yaz ve 2 sonbahar yurt dışındaydık, 1 yaz mavi yolculuk yaptık ve bir yaz da bir butik oteli tercih etmiş, bütün Çeşme ve çevre tatil beldelerini gezme şansımız olmuştu.

2008 baharında arkadaşımız Özgür "yazın mavi yolculuk yapalım mı?" dediğinde Ömer'le ben çok heyecanlandık. Ben uzun deniz yolculuklarından çok hoşlanmıyorum ve de korkuyorum. Ayrıca çok kalabalık ortamları da sevmiyorum. Bu nedenle o güne kadar cruise gemi yolculuklarına hiç yüz vermedim. Özgür'ün bahsettiği ise Fethiye, Göcek, Marmaris'i kapsayan 1 haftalık bir özel turdu. 7 arkadaş katılacaktık bu yolculuğa ve yabancı kimse olmayacaktı teknede.. Herkes "OK" deyince hazırlıklara başladık.

Annem ve abim "ya tekne batarsa?" diye tedirginliklerini belli ettiler. Biz de "bişey olmaz" deyip onları rahatlatmaya çalıştık...

Yolculuk 1 hafta olarak planlandı. Rotamız Fethiye - Göcek - Marmaris - 12 Adalar . Ücreti kişi başı 600 liraydı. Teknede yemekleri kaptan ve eşi hazırlayacaktı. Deniz insanının elinin ne kadar lezzetli olduğunu bu tatilde anladım. Bunun için bizden 1 haftalık menü hazırlamamızı istediler. Özgür sağolsun menüyü hazırladı. Bizler de extra isteklerimizi ekledik. Aramızda bir de hamile arkadaşımız olacaktı.

Temmuz ayının ortalarında uçakla Dalaman'a indik. Diğer arkadaşlar arabalarıyla gelmeyi tercih ettiler.

C.tesi öğlene doğru hepimiz fethiye sahilinde teknenin önünde toplandık. 4 adet yolcu kamarası(banyosu içinde), bir mutfak ve bir de kaptan kamarasından oluşan 17 metrelik bir tekneydi bizimki.

Tekneye bavulları attıktan sonra kaptanla beraber menüyü de göz önünde bulundurarak yiyecek alışverişine çıktık. Yaklaşık 650 liralık alışveriş yaptık sanırım.

Ve tekne hareket ettiğinde biraz olsun serinlemiştik. Fethi Kaptan Fethiye ve çevresini, en güzel, en temiz ve en renkli koylarını çok iyi bilen bir Fethiye'liydi. Yolculuk boyunca onun sayesinde muhteşem manzaralara tanık olduk.
 


Yolculuğumuz genel olarak şöyle geçiyordu. Sabahları güzel bir koya demirliyorduk. Kahvaltıdan önce herkes sabahın serin güneşi altında sessiz bir deniz keyfi yapıyordu. Kaptan ve eşinin hazırladığı lezizzz kahvaltımızı edip biraz dinlendikten sonra tekrar bir deniz sefası başlıyordu. Bu yolculukta yüzmeyi epey geliştirdim. Şnorkelle su altını saatlerce izledim, kanoyla adaların etrafını dolaştım, midye kabukları topladım. Benim için çok çok eğlenceli, enteresan ve huzurlu bir tatil oldu diyebilirim.


Öğle yemekleri hafif ve lezzetliydi. Öğleden sonraları hepimiz köşemize çekilip bazen uyuduk bazen de kitap okuduk. Aramızda balık tutmaya çalışanlar da vardı. Bu arada meyve, kuruyemiş veya tatlı ikramları yapılıyordu.


Akşama doğru millet uyanışa geçince tekrar su oyunları başlıyordu. Akşam yemeğini yedikten sonra bazen yetenekli arkadaşlarımızın çaldıkları gitar eşliğinde türkçe-fransızca şarkılar söylüyor bazen de çekişmeli scrabble veya tavla maçları yapıyorduk. Akşam koyda uyuyor, eğer koyu çok sevdiysek bir gün daha kalıyorduk. Sevmediysek sabah olunca başka bir koya doğru yola koyuluyorduk.



Teknede sadece tanıdıklar olunca herşeyi kendimize göre ayarlama şansımız oldu. Aksi takdirde bir hafta boyunca 17 metrelik bir teknede farklı türde insanlarla tatil yapmak çok yıpratıcı olabilir, aklınızda bulunsun. Bizimki özel yatla tatile çıkmak tadındaydı.

Koylarda su, cam gibi berrak ve turkuaz renkteyken açık denizde, çok derin bölgelerde suyun rengi korkutucu bir laciverte dönüşüyordu. Bu his benim için uzun menzilli deniz yolculuklarına tahammül edemeyeceğimin bir göstergesiydi.





Önceki yıl da Fethi Kaptan'ın teknesiyle mavi yolculuk yapan Özgür ve Devrim, Göcek tarafında çok güzel bir su altı mağarasından söz etmişlerdi. Biz de çok meraklandık ve görmek istedik. Fethi Kaptan da kırmadı bizi. Bu mağara deniz kıyısındaki yüksek kayalıklar arasında kalmış, dışarıdan farkedilemeyen 2.5 metre dalıp içeri girilebilen bir mağaraydı. Erkekler dibe inip kayalığın arkasına geçerken bacakları ve kolları çizildi. Bunu görünce ben vazgeçtim tabii :) Ama mağarayı görmenin bir başka yolu daha vardı. Mağaranın tavanı çok yüksekte ama  gökyüzüne açılıyordu. Dışarıdan kayalıklara tırmanıp mağarayı tepeden görebilecektim. Deniz ayakkabılarımı giyip arkadaşların da yardımıyla kayalıklara tırmandım veee gördüğüm manzara karşısında büyülendim adeta. 4 metre aşağıda, kayalıkların ortasında zümrüt yeşili bir su ve sudan yansıyan güneş ışınlarının inanılmaz hareleri gözlerimi kamaştırdı. Burası cennetten bir köşeydi sanki. Saf, temiz, el değmemiş bir güzellik... O kayalıkların tepesinden ayrılmak istemedim bir süre. Ömer'in ısrarları sonucu vedalaşmak zorunda kaldım...

Fethiye'de 12 Adalar civarında demirledik. Buradaki 2 ada arası o kadar sığdı ki diz hizasındaki suda yürüyerek karşı adaya geçebiliyorsunuz. Bu aradaki bölümde bazı bizans kalıntıları olduğunu öğrenip şnorkelle daldık ama kayda değer bir şey bulamadık.

 
Kim farketti bilmiyorum ama öğleden sonra 200 metre ilerimizdeki yatta Metin Akpınar'ı gördük. Yatının güvertesinde oturmuş bişeyler okuyordu. Arada bir denize girip inanılmaz bir performansla adaların etrafını yüzerek turluyordu. Bir ara kıyıya çıkıp oturmaya başladı. Esra ve ben de hemen peşinden kıyıya çıktık. Güleryüzle karşıladı bizi. Her yaz gelirmiş buralara. Eşi ve 3 yardımcısı varmış teknede. Bizi gören Ömer ve diğer arkadaşlarımız da geldiler yanımıza. Uzun uzun sohbet ettik. Dünya ile çok ilgili, çok dolu ve nazik bir insanmış Metin Akpınar. Güzel, eğlenceli bir sohbet oldu doğrusu. Yardımcısı bizlere yattan içecek bişeyler getirdi bu arada..

Ertesi gün yine aynı koyda bu sefer Mirkelam'ın yatını gördük yüzerken. El sallayıp "Merhaba!!" dedik kendisine.. :) O da el salladı. Dediğine göre bir klip çekimi için gelmiş Göcek'e.

Bir akşam üstü bir koydan diğerine geçerken iki yavru yunus gördük denizde. Denize bir dalıp bir çıkarak resmen oyun oynuyorlardı. Hepimiz teknenin arka bölümünde toplanıp çığlıklar içinde yunusların oyunlarını izledik. Onları sirk havuzlarında değilde böyle doğal ortamlarında, özgürce dolaşırken görmek güzeldi.





Sabahları botlarla koyları dolaşıp demirlemiş yatlara gazete dağıtan satıcılar vardı. Bu satıcılar akşam üstleri de dondurma satıyorlardı.

İlk defa muza bindim bu tatilde, düşüşü kötü oluyormuşş :)

Son gün yine turkuaz renkte bir koya demirlemiştik. Ertesi sabah Fethiye'ye dönecektik. Bütün gün çok eğlenceli geçti. Artık teknenin en yüksek noktasından bile atlayışlar yapıp rahatça su yüzüne çıkıyordum :)


Akşama doğru yağmur çiselemeye başladı. Sonra dalgalar büyüdü, daha da büyüdü derken kaptan toparlanmamızı söyledi. Dalgalar artıyordu ve bu durumda kıyıda durmak tekneler için çok tehlikeli olabilirmiş. Zira dalga tekneyi kıyıya çarptırarak zarar verirmiş. Herkes denizden çıktı. Güvertede toplandık. Kaptanın eşi halatları çözüp yüzerek tekneye ulaştı. Bulunduğumuz yere en yakın liman olan Fethiye limanına doğru yola çıktık. Tekne sağa sola eğilmeye başlayınca kız arkadaşlarımız ağlamaya başladılar korkudan. Ben sakin olmaya çalışıyor dua ediyordum. Fırtına çıkmıştı. Kaptan yaptığı manevralarla dalgaları çaprazdan karşılayarak tekneye zarar vermesini engelliyordu. Devrim bir yandan olayları kameraya alıyor bir yandan da eşini teselli ediyordu. O an aklıma annemle abimin sözleri geldi. "Ya tekne batarsa" :) ... 500 metre gerideki bir filikanın dalgalar üzerinde deli gibi sallandığını görünce korkmaya başlamıştım. 7-8 dakika kadar sonra dalgalar küçülmeye başladı. Biz de limana yaklaşmıştık. Rahat bir nefes aldık. Limanda Ömer beni soğukkanlığımdan dolayı kutladı :)))



Akşam yemeğini yine teknede yedik. Daha sonra çıkıp Fethiye'yi dolaştık. Bir iki hediyelik eşya aldık. Ertesi gün de dinlenerek, Fethiye'yi gezerek geçti. Artık ayrılma vakti gelmişti. Eğlenceli, huzurlu, sessiz, sakin, sonu maceralı bir tatil oldu benim için. Hiç unutamayacağım anılarla Ankara'ya dönüyordum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder