19 Haziran 2009 Cuma

Mis kokulu ada Cunda...

Yaklaşık on arkadaş 19 Mayıs tatilinde hem görüşmek hem de stres atmak için Cunda'ya gitmeye karar verdik.

Gitmeden önce ilgili web sitelerinden uzun uzun araştırma yaptık.
En güvenilir kaynak eş-dost tavsiyeleridir deyip işyerinden bir arkadaşın önerdiği Altay Pansiyon'a yaklaşık 20 gün öncesinden rezervasyon yaptırdık. 5 çift olacaktık bu gezide. Aramızdan 2 çift 1 gün erken ayrılacaktı. Bu çiftlerden 1'i yani Devrim ve Ayben (ve yeni arkadaşımız Dinçer) bir sağlık sorunu nedeniyle gelemeyceklerini bildirdiler... :(

Eşim ve ben Cunda'ya ilk defa gidecektik ve anahtar kelimeler bizim için "sessiz, sakin, tarihi, güzel kokulu, bir ege adası " idi.

Cuma iş çıkışı bazı süprizlerle karşılaşsak ta otobüse yetişebildik neyse ki... Yolda Bursa'ya yakın bir dinlenme tesisinde birer çorba ve ayran içtikten sonra otobüs yolculuğu devam etti. Sakin bir yolculuktan sonra Bursa'ya ulaştık. Burada çok sevdiğimiz Özgür ve Seda'nın evinde konaklayıp sabah erkenden Filiz ve Mustafa'yı da alıp hep beraber Cunda'ya gitmeyi planlamıştık. Eve vardığımızda arkadaşlarla hasret giderdik, nefis bir çay içip hafif bişeyler yedikten sonra sızdık...

Sabah Filiz , Mustafa, Ömer ve ben yola çıktık. Özgür ve Seda arkadan gelmeye karar verdiler. Yörsan'ın susurluk yakınlarındaki dinlenme tesislerinde kahvaltı ettikten sonra Ulusoy outlet'ten bir iki t-şhirt ve terlik alıp yola devam ettik.

Ömer ve Mustafa'nın müthiş esprileri ile yolculuk gayet güzeldi. Saat 14.00 civarı adaya vardık. İlk girişte Cunda ve deniz harika görünüyordu.. Güneş, deniz üzerindeki ışık oyunlarıyla karşıladı bizi. Akşam sefası kokusu vardı adada.

Dar bir sokaktan geçerek pansiyonun önüne park ettik arabayı. Pansiyon'a vardığımızda keyfimizi kaçıran bir olay yaşadık. Rezervasyonda bir sorun vardı. 2 çiftin 1 gün erken ayrılacağını değil 1 gün geç geleceklerini düşünüp ayarlama yapmışlar.

Rezervasyon işlemini e-mail ile değil de telefonda yaptığım için çok pişman oldum. Yanlış anlaşılma ihtimalini düşünüp e-mail ile teyit istemiştim fakat buna gerek olmadığını söylemişlerdi pansiyondan. Bundan sonra daha ısrarcı olucam.

Sonuçta 1 gecelik 1 oda eksiğimiz vardı..Uzun telefon görüşmelerinden sonra yakınlarda bir otelde yer bulundu.. Ömer ve ben oraya yerleştik.

Ada çok kalabalıktı. 19 Mayıs tatilini fırsat bilenelerle dolup taşıyordu. Dolayısıyla "sessiz, sakin" tanımlamalarını çıkardık listeden.

Tüm arkadaşlar Cunda'ya vardıktan sonra hazırlanıp Şeytan Tepesi'ne gitmeye karar verdik.. Burası etraftaki en yüksek tepe ve tüm küçük adaları görebilen muhteşem bir manzaraya sahip. Burada birer çay içip bol bol manzara resimleri çektikten sonra sarmısaklı plajına gittik.

Sarmısaklı plajı epey uzun ve güzel bir plajdı. Deniz, kum, güneş davetkar bir eda ile tam karşımızda duruyordu. Ama karnımız çok aç olduğundan önce Ayvalık tostu ile karnımızı doyurduk. Daha önce okul kantinindde ayvalık tostu yerken tostun adını burdan aldığını fark etmemiştim :) Çok lezzetliydi tost.

Su sıcaklığının 17-18 derece olduğunu öğrenmiştim Cunda'ya gitmeden. İlk gün denize giren arkadaşlar olduysa da ben henüz havaya girememiştim.

Otele döndük ve biraz dinlenip adada bir iki tur attıktan sonra sahildeki balık restaurantlarında araştırma yaptık. Daha doğrusu Özgür yaptı biz de "balıktan anlıyo nasılsa" deyip peşinde dolandık :)

Çok güzel bir balık keyfi yaptıktan sonra otele dönüp uyumaya ve yol yorgunluğunu atmaya karar verdik. altay pansiyon ev havasında sıcak bir pansiyonken bizim kaldığımız otel daha moderndi ve odalar daha büyüktü. Fakat ne Altay pansiyonun ne de bizim otelin görülmeye değer bir manzarası yoktu. :(

Sabah kahvaltı için Ömer ve ben Altay pansiyonun yolunu tuttuk.
Kahvaltı hiç fena değildi. Domatesler soyulmuştu :) Bal, reçeller, peynir, omlet / haşlama yumurta, zeytin çeşitleri vardı sofrada. Ve kızarmış ekmek.

Kahvaltı ettikten sonra gazetelerimizi okuduk ve yine adada biraz dolaştıktan sonra sarmısaklı plajının yolunu tuttuk. Bu kez Asuman ve ben denize girmek konusunda ikna olmuştuk.. Hatta anne adayımız Filiz bile yüzmeyi düşünmeye başlamıştı..

Deniz tertemizdi. İncecik bir kum vardı. Bir süre manzara izledikten sonra denize girdik.. Su ilk başta soğuk gelse de 5 dk lık bir alıştırmadan sonra çok güzeldi.

Akşam olmaya başlamıştı. Güneşin etkisini yitimesiyle üşümeye başladık. Cunda'ya dönüş vakti gelmişti.

Akşam niyetimiz adaya özel bişeyler yemekti . Sahilde aradığımızı bulamayınca adada dolaşmaya başladık. Eski bir kilise önünde fotoğraflar çekindikten sonra "Vino Şarap Evi" adlı küçücük bir cafe'ye rastladık. Burada onlarca çeşit meze yapıldığını öğrenince çok sevindik. Şirketten bazı arkadaşların öğle yemeğinde "zeytinyağlı tabağı" yemesine anlam veremediğim zamanlar geldi aklıma..

Yabancısı olunan yiyeceklerin ancak kaynağında, yerinde veya belli bir sunum içinde yenince zevkine, tadına varıldığının farkına vardım.

"Zeytinyağlı tabağı"na karşı tüm önyargılarım bu yemekle yıkıldı.

Vino şarap evi, yeşil kırmızı tonlardaki pencereleriyle, sokağı baştan başa saran renk renk çiçekleriyle, mükemmel servisi ve güleryüzlü hizmeti ile kalbimizde yer etti diyebiliriz.