19 Aralık 2009 Cumartesi

12- 13 Aralık Şeb-i Aruz Törenleri için Konya'daydık...


Elif Şafak'ın bu yıl yayımlanan Aşk adlı kitabı 5 ayda 300.000 adet satıldı ve Elif Şafak'ı Türkiyenin en çok kazanan yazarı yaptı.. 2009 yazında, tatil beldelerinde, şehirlerarası otobüslerde neredeyse tüm hanımların elinde bu pembe kitabı gördük. Daha sonra erkekler almaya çekinmesin diye gri kapaklısı da basıldı. Kitabın konusu Mevlana, Şems-i Tebrizi ve Aşk idi. Bu kitapla beraber insanların Mevlana'ya, Şems'e ve onların yaşadıkları şehir olan Konya'ya olan ilgisi de belirgin biçimde arttı.

Konya'ya daha önce 2 defa gitme fırsatım olmuştu. 1. si 4-5 yıl önceydi. Ailemle tatile giderken yol üstü uğramıştık Konya'ya. Çok hoşuma gitmişti şehir, kendime yakın bulmuştum..Bu yakınlık hissini Konya'nın da memleketim Urfa gibi dini, manevi ve tarihi açıdan zengin olması ve insanların sıcakkanlı olmasına bağlamıştım.
2.gidişim geçen Ağustos'ta bir arkadaşın düğünü içindi. Cumartesi sabahı yola çıkıp pazar akşamı döndük. Ömer'lerin Konya'da boş bir evleri vardı.. Yanımızda uyku seti götürüp gece orada uyumuştuk. Bu düğün vesilesiyle çok güzel bir Konya gezisi yapma fırsatı da bulmuştuk. Bunda Ömer'in Konya'lı olmasının ve Aşk kitabını okumuş olmamın katkısı çok fazlaydı. Daha bir saygıyla gezdim müzeyi, İplikçi Camiini ve Konya sokaklarını.
Ayrıca Konya'nın o az katlı apartmanları ve Meram yolundaki villalarına bayılıyorum. Gökyüzünü görebiliyosunuz, caddeler geniş, trafik yok. Huzur veren bir kent kısaca.

Daha önce hakkında çok az şey duyduğum ve bu yıl 736. sı gerçekleştirilecek olan Şeb-i Aruz törenlerine gitme fikri ise yine AŞK'ı okuyan Seda'dan geldi. Fakat o kadar çok ilgi varmış ki önce bilet kalmadığını öğrendik. Neyse ki kayınpederim Konya'daydı ve bilet işini bir şekilde halletti. Sonra otellerde yer bulamadık ve yine Ömerlerin evinde kalabilir miyiz diye düşündük. Ama bu sefer 8 kişiydik ve hava çok soğuk olacaktı. Ömer Konya'daki komşularıyla görüşerek ısınma, yatak ve temizlik işini çözdüğünü söylese de ben arkadaşları rahat ettiremeyeceğimizden endişeliydim.

Bursa ekibi(Seda, Özgür, Esra, Can) cuma akşamı Bursa'dan Ankara'ya doğru yola çıktılar. Gece 00.30'da bizim evdelerdi. Hafif bir şeyler atıştırıp fazla geç olmadan uyuduk. Erdinç'te aynı saatlerde İstanbul'dan çıkıp Ankara'ya gelmişti. Sabah Erdinç, Zennur ve Duygu'da bize geldi, hep beraber kahvaltı yaptık.Duygu Konya'ya gelmek konusundaki kararsızdı. Sonunda ikna edemedik.

Saat 10.00 gibi iki araba arka arkaya yola çıktık.. Erdinç, Ömer, Zennur ve ben bizim arabadaydık. Yol boyu gülmekten kırıldık. 3 saatlik güzel bir yolculuktu gerçekten. Ankara Konya yolunda ne kayda değer bir viraj, ne bir yokuş var. Dümdüz, düzgün bir yol. Yolculuk çok rahat geçiyor bu nedenle.
Konya'ya vardığımızda hava soğuktu. Tören başlamak üzereydi. Etkinlik 12 Aralık'ta başlayıp 1 hafta boyunca hergün 14.00 ve 20.00 saatlerinde olmak üzere iki defa yapılıyor. 17 Aralık Mevlana'nın ölüm yıldönümü fakat bu güne vuslat yıldönümü deniyor. Allah'a kavuşması kastediliyor burda. Hemen biletleri aldık ve tören yerine gittik.
Benim bu törenden pek bir beklentim yoktu.Çünkü nedense törenin karanlık havasız bir spor salonunda yapılacağını, yerlerin numaralı olmayacağını ve çoluk çocuk bir keşmekeşin içinde kalacağımızı düşünmüştüm..Bu saydıklarımın hiç birini yaşamadık. Sırf bu tören için çok geniş bir alana büyük bir kültür merkezi yapılmış. Otopark sorunu yok bir defa. İçeri girdiğimizde tertemiz,iyi aydınlatılmış bir bina ile karşılaştık. Epey geniş olan giriş kısımlarında Mevlana konulu resim sergisi, hat sanatı örnekleri, kitap, ney ve hediyelik eşya standları bulunuyordu. binanın tek kusuru bence tuvaletlerinin yetersiz olmasıydı.Salon amfi tiyatro şeklindeydi.Koltuklar numaralıydı ve epey fazla sayıda yer gösterici vardı. Yer göstericiler mevleviliğin sadeliğini yansıtan hoş giysiler giymişlerdi ve insanlara karşı çok kibardılar. Törene 6 yaşından küçük çocuklar alınmadığı için rahattık.Yerlerimize geçtik. biletlerimiz hiç te öyle son anda alınmış gibi değildi zira sahnenin tam karşısında oturuyorduk. Sadece 1 biletimiz gruptan ayrıydı, Ömer ev sahibi olarak o bileti aldı. Salondaki insan profilini değerlendirmek gerekirse genelde orta yaşlı, orta halli insanlar çoğunluktaydı...

Tören tasavvuf müziği ile başladı. Ahmet Özhan bütün yakışıklılığı ve zerafetiyle sahneye geldi. Televizyonda çok daha yaşlı ve kilolu gözüküyor. Yaklaşık 10 eser seslendirdi. Müziğe hakimiyetiyle göz dolduruyordu.

Ardından sıra sema törenine geldi. 20'ye yakın semazen beyaz kıyafetlerinin üstüne siyah cübbeler giymişlerdi.Aralarında 10-12 yaşlarında çocuklar da vardı. Teker teker cüppelerini çıkarıp hocalarına selam vererek ilahiler eşliğinde dönmeye başladılar. Sonra bir an durup sahne kenarına dizildiler ve tekrar selam verip dönemeye başladılar. Bu olay 4 kere tekrarlandı. Semazenler işlerini büyük bir dikkat, saygı ve titizlikle yapıyorlardı.

Törenden sonra çok acıkmıştık.. Trafikten kurtulup ünlü Tiritçi Mithat'a tirit yemeye gittik. Çok şanslıydık çünkü bizden sonra gelenleri yemek kalmadığı için geri çevirdiler. Tirit yemeği kayık şeklinde bir toprak kapta geliyor. En altta pide, üstünde sarmısaklı yoğurt, onun üstünde yatay kesilmiş adana kebap ve en üstte de maydanoz bulunuyor.Üzerinde et suyu dökülerek servis ediliyor. Acayip lezzetli bir yemek olmasının yanında biraz yağlı ve ağır olduğu için 1 porsiyondan fazlası rahatsız edebilir.Tiritçiden çıktığımızda saat 19.00 olmuştu.


Yakınlardaki Aziziye Camii'ne gittik. 1800'lü yıllarda barok, rokoko mimarisi ile yapılan bu cami'nin en çok minarelerine baylıyorum. Şerefeleri Türk minarelerine göre oldukça değişik biçimde ve şerefe, üzerinde kemerlerle birbirine bağlanan sütunlu bir balkon konumunda.











Buradan ayrılıp Konya'yı kuşbakışı izlemek ve birer çay içmek için KuleSite alışveriş merkezine doğru yola koyulduk. Kule'nin 37. ve son katına çıktık..Hava çok soğuktu.. Terastan Konya izlenip fotoğraf çekinildikten sonra içerideki kafede çaylar kahveler içildi. Zennur'un önünde fal kuyruğuna girdik :) Gelecekten güzel haberler aldıktan sonra eve doğru yola çıktık..


Evde güzel bir süpriz bizi bekliyordu. Komşu Ayhan amca ve eşi evi temizletmiş, iki ayrı odaya perde takmış, halılar yataklar sermiş, elektrikli ısıtıcıları çalıştırmışlardı.Bu gezideki tören salonu endişemden sonra ev endişem de ortadan kalktı böylece :) Kızlar bir odaya erkekler diğer odaya yerleştik ve kapı çalındı. Ayhan amca bu sefer de tepsi içinde meyve ve kuruyemiş getirmiş..Herkes çok mutlu oldu böyle bir komşuluk örneğine tanık olmaktan. Kendisine çok teşekkür ediyor buradan selamlar yolluyoruz..Gece bi güzel uyuyup yorgunluğumuzu attık.

Sabah erkenden kalkıp Meram çayında kahvaltı etmeye gittik. Konya unlu mamuller açısından da zengin bir kent.Bir fırından çeşit çeşit poğaça börek aldık. Meram'da eski bir hamamda kahvaltı ettikten sonra Meram Çayı manzaralı resimler çekip doğayı izledik.


Buradan ayrıldıktan sonra yaklaşık 10 km mesafede eski bir rum köyü olan Sille'ye gittik. AB'den destek alarak epey güzelleşen bu küçük kasabada Şeytan Geçidi, mağara evler ve tarihi küçük köprülere şöyle bir bakınıp Konya'ya döndük.

Şehir merkezinde sırasıyla Mevlana Müzesi, Şems-i Tebrizi Türbesi ve Camii, İplikçi Camii, Karatay Müzesi, Alaaddin Tepesi, İnce Minare Müzesini ziyaret etmeyi planladık.

Mevlana Müzesi Mevlana'ın vefatından yaklaşık 300 yıl sonra inşa ediliyor. İçeride Mevlana ve yakınlarının kabirleri ve Mevlana'nın eserleri bulunuyor. Mevlevihane mutfağı, hücreleri, çile odalarını da görebilirsiniz müze avlusunda.Arkadaşlar çevredeki hediyelik eşyacılardan ufak tefek biblolar da aldılar bu arada.






Şems-i Tebrizi 'nin türbesi Mevlana Müzesine 10 dakika mesafede olan Şems Parkı'nda oldukça sade ve küçük bir cami'nin içinde bulunuyor. Tam da onun tarzı diyoruz içimizden. süsten püsten, makyajdan, maskeden uzak. Daha önce bir mezarlık olan bu park ve camii 1510'da yapılmış fakat bir çok tadilattan ve tamirden geçen camii orinalliğini maalesef kaybetmiş.

İplikçi Camii Mevlana'nın dergahı, çalıştığı, ilim öğrenip öğrettiği bir camii. Sadeliği ile göze çarpıyor. Mevana'nın yaşadığı ev de İplikçi Camii civarındaymış ama 700 yıl içinde yıkılmış, kaybolmuş..

Karatay Cami'si Emir Celaleddin Karatay tarafından 1251 yılında yaptırılmış.Burada 13. ve 14. yüzyıl çini sanatının en güzel örnekleri sergileniyor. Burada arkeolog olan ve Konya'da uzun yıllar müze müdürlüğü de yapan  kayınpederimin arkadaşları ile tanıştık...

Sıra Alaaddin tepesindeydi. Dümdüz Konya ovasında ilginç duran bir tepe. Sonradan öğreniyorum ki bu tepe dünyanın en eski ve büyük yığma tepesi imiş. Alaeddin cami tepenin kuzeyinde yer alan eski bir Selçuklu eseri. Selçuklu sultanı 1. Mesud zamanında yapımına başlanmış ve aralıklarla ilaveler yapılarak son şeklini Alaeddin Keykubat döneminde almış. Bu yapı grubunun içinde 8 Selçuklu sultanının mezarı da bulunmaktadır.


Harap olan bir Selçuklu köşkünün kalıntısı üzerine, bu kalıntının tamamen yok olmasını önlemek amacıyla yapılmış olan bir şemsiye tepeye değişik bir görünüm katıyor.


Ve son durağımız İnce Minare camii. Alaeddin Meydanı’nda bulunan İnce Minareli Medrese, Selçuklu Sultanı II.İzzeddin Keykavus döneminde Vezir Sahip Ata Fahrettin Ali tarafından hadis ilmi okutulmak üzere 1264 yılında yaptırılmış. Bu müze ince ince işlenmiş heybetli kapısı ve dikkat çeken turkuaz rengi yıkık minaresi ile çok zarif duruyor. Müzenin kubbesi de ince bir sanatın ürünü. İçeride ise birbirinden özel taş ve ahşap eserler sergileniyor.

Foto çekme işlerini bitirdikten sonra saat 16.00 olmuştu. Hepimiz artık aç ve yorgun olduğumuz konusunda hemfikirdik :) Tandır kebabı yemek için biraz geç olmuştu ama yine de şansımızı deneyelim dedik. Ömer bizi ünlü Hacı Şükrü'ye götürdü ama maalesef önceki gün kadar şanslı değildik. Kebap kalmamıştı fakat halimizden anlayan garson bizi yakınlardaki Konya Özel'e yönlendirdi. Neyseki burada tandır vardı. Konya Tandır kebabını zaten çok severdim ama en güzel tarafı da hazır olması ve hemen gelmesi :) Garson'un anlattığı kadarıyla et, taş fırında önce yağsız olarak 3 saat, sonra yağ eklenerek 3 saat daha pişiriliyormuş. Neyse günün sonunda mükemmel bir yemek yemenin keyfini çıkardık :)

Artık Bursa ekibi ile ayrılma vakti gelmişti zira onların yolu bizimkinden uzundu. Sevgili dostlarımızla başka bir organizasyonda görüşmek üzere vedalaştıktan sonra biz Ankara ekibi olarak çarşıya geçtik.

Erdinç ve Zennur dükkan gezmek istediler..Yolda rastladığımız bir keçe atolyesinde keçe yapımını izledik. Burada resim yapan bir bayandan bir Mevlana tasviri satın aldım. Yine ara bir sokakta taburelere oturup çay içtik.. Hava soğuktu ama yerli yabancı bir sürü turist geziniyordu çarşıda. Bu arada "Eskişehir Leylek Havada" turizmin sahibi ile de tanıştık çaycıda. Renkli ve hayat dolu bir kişilikti... :)




Alışveriş faslından sonra eşe dosta ünlü Konya sarmasından(rulo kat'a benziyor) aldık ve güzel anılarla Ankara'ya yollandık...