28 Ocak 2011 Cuma

Pisa, Toscana, San Gimignano, Siena

İtalya'da 3. günümüz. Kahvaltıdan sonra bavulları alıp ayrılıyoruz otelden. Hava hafif yağmurlu. Bugün önce İtalya'nın sembolü haline gelen bahtsız kule Pisa Kulesi'ni görmeye gidiyoruz.  Burada yağmur biraz daha artınca hediyelik eşyacılara takılıyoruz. Biblolar, kupalar, anahtarlıklar alıyoruz eşe dosta.

Pisa Kulesi, Pisa şehrinin Mucizeler Meydanı'ndaki katedarlin çan kulesi olarak inşa edilmiş. Mucizeler meydanında bir kilise, bir vaftizhane ve Pisa kulesi bulunuyor.

Kule, Pisa'nın gücünün ve zenginliğinin bir sembolü olarak Cenova ve Venedik'e rakip olarak yaptırılmış. Temelindeki yumuşak zeminin çökmesi nedeniyle 5.5 derece eğilmiş. Kulenin kurtarılması için 20 milyon sterlin harcanmış. Turistlerin ilgisini çektiğini gören belediye yönetimi Kule'nin hep biraz eğik kalmasına karar vermişler.  Pisa kulesini düşmekten kurtarma pozu olmazsa olmazlardan. 




Ayrılma vakti geliyor. San Gimignano'ya gidiyoruz. Bu yolculukta bize diğer otobüsün rehberi eşlik ediyor. Selim Bey bize İtalyan edebiyatından, şovalyelerden bahsediyor. Dante'den şiirler okuyor yolda. Anlattığına göre dünya tarihinde kadınların kıymetini en çok bilen, onları en çok şımartan ve  mutlu eden erkekler şovalyelermiş.

Toscana vadisinden geçiyoruz. Yemyeşil tarlalar, üzüm bağları, şatolar, malikaneler görüyoruz. bir çok holywood yıldızının buralarda evi olduğunu söyledi rehber. Gerçekten de masalsı güzellikte bir yer Toscana, gerçek değil gibi... San Gimignano'ya varıyoruz.

Yemyeşil ormanları, üzüm bağlarını, vadileri tepeden gören San Gimignano hiç dejenere olmamış, değişmeden kalmış bir orta çağ kasabası. Bu özeliğinden dolayı UNESCO Dünya Mirasları listesinde yerini almış. Taş binalar arasında yürürken işkence müzesi çıkıyor karşımıza. Rehberin anlattıklarından sonra keyfimi bozmamak için içeri girmemeye karar verdim. Ömer müzeyi gezip fotoğraflarını da çekmiş. Ömer müzedeyken ben de bir resim atölyesini gezdim. Genelde Toscana, San Gimignano, üzüm ve şarap temalı harika yağlı boya tablolar serigileniyordu bu küçük ve şirin atölye'de. Bizim mutfağa çok yakışacağını düşündüğüm üzümlü bir resim aldım. Ömer müzeden çıktığında beni nerede bulacağını çok iyi tahmin etmişti, atölyeye geldiğinde o da çok sevdi aldığım resmi.


Kasabanın ünlü kulelerini görmek için tatlı bir yokuş tırmandık. 13. ve 14. yy'da Haç işeretini kolye olarak üretip satmak ilk olarak San Gimignano'luların aklına gelmiş ve bu sayede çok zengin olmuşlar. Diğer bir geçim kaynakları ise safranmış. Tüm bu zenginliği ele geçirmeye çalışan Floransa'lılarla başları belaya girmiş. Floransa'lılar daha sonra kadınlarına da göz dikince SAn Gmignano'lular yüksek kuleler inşa edip talanlar sırasında kadınları bu kulelere  gizlemeyi başarmışlar. İnşa edilen 70 kuleden bugüne 14 kule kalmış.





Yokuşun sonunda "Piazza cisterna (Sarnic Meydani)"na vardık. Burada bir iki kafe vardı yanlış hatırlamıyorsam. Palazzo del Popolo kulesine çıkıyoruz. O kadar yüksek bir kule ve o kadar dar merdivenleri var ki çook yoruldum çıkarken ama yukarıdan gördüğüm manzaraya değdi mi derseniz değdi. Tüm Toscana vadisi ayaklarımızın altındaydı. Ömer'le bir süre manzara izleyip bu güzelliği yanımızda götürmek için fotoğralarını da çektikten sonra aşağı indik.

Püf noktası deyiminin bu kasabadan çıktığına dair bir efsane var. Şöyle ki: Seramik atölyesinde çalışan çırak Latini, artık işi öğrendiğini düşünüp Siena'da kendi atölyesini açar. Fakat yaptığı çanaklar kısa süre sonra kırılmaktadır. Ustasının yanına dönüp bir süre daha çalışır. Artık olayı kavradığını düşünüp yeniden atölye açar. Fakat çanaklar yine kırılır. Ustasının atölyesine tekrar döndüğünde bir detayı fark eder: Şekil verilen çanağın üzerine üflenmesi gerekmektedir. İşte bu teknik tarihe “püf noktası” olarak geçer.

San Gimignano sokaklarını dolaştık ve birer sandviç yedikten sonra tur otobüsüne doğru yola koyulduk. Bir sonraki durağımız Siena idi. Siena üniversiteleriyle ünlü bir kent. Kırmızı tuğladan yapılmış, çoğu birbirine bitişik inşa edilmiş çoook eski binalarla çevrili bir ortaçağ şehri. Siena'nın ünlü meydanı Piazzo Del Campo'nun ilginç olan yanı koni gibi ortası çukur bir meydan oluşu. Bu meydanda yılda 2 defa geleneksel
at yarışları yapılıyormuş. Meydanın çevresinde kafeler ve dondurmacılar var. Dünyanın dört bir yanından gelen insanlar bu meydanda oturup dinleniyorlar. O günün akşamı bir konsere ev sahipliği yapacaktı meydan.



 
Sokakları öyle dar ki bu şehrin, daha çok motorsiklet kullanıyor insanlar.

 



Efsaneye göre Roma'yı dişi bir kurt tarafından emzirilen Romus ve Romulus adlı iki kardeş kurmuş. Kurt'un adı Siena imiş. Romus'un çocukları da Siena şehrini kurmuşlar. İtalya'da bir çok yerde Dişi Kurt ve ikizlerin heykellerini görebilirsiniz. Ama en görkemlisi Siena'da bulunuyor. 

Küçük bir butiğin önünden geçerken sarı, küçük çiçekli, şirin mi şirin, yazlık bir elbise gördüm. Fiyat etiketinde 6 Euro yazıyordu. Hemen içeri girip elbiseyi denedim ve aldım. Üstünden kaç yıl geçti hala giyiyorum ve çok seviyorum bu elbisemi...


Siena'nın en büyük katedraline giriyoruz. Katedralin dışında bir çok heykel, içerideki duvarlarda ise görkemli resimler gördük. Dar sokaklardan yürüyüp tekrar meydana ulaştık, burada birer dondurma yedik.















Çok şirin bir aile ile karşılaştık meydanda otururken, biraz konuştuk. Özellikle 3 yaşındaki oğulları Leo ile aramızda ilginç bir çekim yaşandı :)
Rehberimizle buluşup otobüslere bindik. Roma'daki otelimize doğru yola çıktık.

2 yorum:

  1. selam. bu üç şehir için kaç saat gibi bir zaman harcadınız?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhabalar,
      Bir günümüzü almıştı bu şehirleri gezmek. Tur organizasyonu olmadan kendimiz gezseydik belki daha uzun sürecekti çünkü görülmesi gereken noktaları bulmak, bilgi almak daha çok zaman gerektiriyor genelde.

      İyi gezmeler...

      Sil