1 Ocak 2011 Cumartesi

İtalya, Floransa

İtalya turunun 2. gününde Floransa'ya doğru yola koyulmak için bavulumuzu toparlayıp kahvaltıya indik. Bugün erkenciydik. Kahvaltıda rehberle bugünkü gezimizi konuşma fırsatımız da oldu.
İtalya'da turist taşıyan tur otobüsleri bir şehirden diğerine geçerken kişi başı belli bir ücret ödemek zorunda. Bizim otobüs de Floransa'ya girerken böyle bir kontrol noktasında durup vize aldı.
Floransa'ya ulaşmıştık sonunda. Floransa Kuzey İtalya'da Toscana bölgesinin başkenti. Şehrin içinden geçen Arno Nehri Floransa'nın sembolü sayılıyor.


Kent Merkezine yakın bir yerde otobüsten inip hep beraber Arno nehri üzerindeki ünlü Vecchio Köprüsüne doğru yürüyüşe başlıyoruz.

Floransa tarih boyunca ticaretin hep canlı olduğu bir kent olmuş. Zengin ve nüfuzlu bir aile olan Medici'lerin yönetimi ele almasından sonra daha da zenginleşmiş. Bankacılığın temelleri burada atılmış. Vecchio köprüsüne giderken yolun iki kenarında kuyumcular gördük. Bizim kapalı çarşıyı anımsattı bana burası. :) Medici'lerden halk tarafından saygıyla anılan yöneticiler çıktıysa da bu her dönem böyle olmamış. Muheteşem Lorenzo'dan sonra gelen Medici'ler despot tavırlarıyla halkın nefretini kazanmışlar. Öyle ki halktan birinin saldırısına uğramamak için şehrin bazı bölgelerine geçişte kullanmak üzere kapalı geçitler, koridorlar inşa etmişler. Bu koridorlardan birini Vecchio köprüsünü izlediğimiz yolun iki yanındaki binalar arasında gördük mesela. Vecchio köprüsü Floransa'nın 2. Dünya Savaş'ından sonra ayakta kalabilmiş az sayıdaki köprülerinden biri.

Kentin merkezindeki en önemli meydan Piazza della Signoria. (Signoria Meydanı).Bu meydanı Oscar ödüllü Hannibal filminden hatırlarsınız belki. Hannibal Lecter'in adamın birini sallandırdığı balkon bu meydandaki belediye binasının balkonu.


Meydanın ortasında muhteşem güzellikteki tek parça mermerden yontulmuş devasa Neptün Çeşmesi bulunuyor.. 1565'te yapılan bu havuzunun ortasında mitolojik deniz tanrısı Neptün'ün heykeli, mermer atlar ve etrafında deniz kızları, erkek deniz tanrıları bulunuyor. Hırçın at fırtınalı denizi, sakin at ise durgun denizi simgeliyormuş.

Ayrıca bu meydanda Michelangelo'nun ünlü heykeli David'in bir kopyası bulunur (aslı Accademia müzesinde koruma halindeymiş).

Burada gördüğüm heykellerin gerçekçiliğini sözle anlatamam. Genelde kadın vücudu erkek vücudundan daha estetik gelir insana, reklamlarda, tanıtımlarda hep kadın mankenler kullanılması da bu algıdan heralde. Ama buradaki heykeller bunun tam olarak doğru olmadığını kanıtlar güzellikte.









Meydanda biraz takılıyoruz. Heykelleri inceliyor, Medici'leri düşünüyor, atmosferi kokluyoruz. Belediye binası ve devamındaki saray Medicilere ev sahipliği yapmış yıllarca. Lorenzo Medici ünlü ressamları, heykeltraşları ve mimarları himayesi altına almış. Bu sanatçılar içinde Michelangelo, Leonardo da Vinci ve Botticelli'de bulunuyormuş. Leonardo Da vinci "Mona Lisa" resmini bu binada çizmiş.
Daha sonraki Medicilerden bazıları ise müstehcen kabul ettikleri bir çok sanat eserini bu meydanda yakmış. Dönem dönem bu binada birçok işkence ve eziyet görmüş Mediciler'e karşı gelenler, içeride beslenen aslanlara yem olanlar da olmuş.

Kentin en önemli kilisesi, yapımı 1436 yılında biten Santa Maria del Fiore. Genellikle "Duomo" adıyla bilinen bu katedralin kubbesi çok büyük bir mimarlık harikası olarak biliniyor.


Duomo'nun bir parçası sanılan Campanile (çan kulesi) ve yine hemen yanındaki Battistero di San Giovanni (vaftizhane) de önemli yapılar. İtalya gezimiz boyunca Hristiyanlık dini ve tarihi ile ilgili çok silik bilgi kırıntılarına sahip olduğumuzu farkettik. Hristiyanlık dininden geriye bitmek bilmeyen semboller, doğmalar ve dayanaksız hikayeler kaldığını gözlerimizle görmüş olduk böylece.

Floransa sokaklarına dalıyoruz. Sokaklar turistler, sokak ressamları, zenci satıcılarla dolup taşıyor adeta.


Ara sokakta rastladığımız Pinokyo dükkanı dikkatimizi çekti. Pinokyo'nun yaratıcısı Floransa'lıymış öğrendiğimize göre.

Güzel, görkemli mimari yapılar arasında ilerlerken bir meydana varıyoruz. Santa Croce Kilisesi Meydanı. Tarihte ilk futbol bu meydanda insan kellesiyle oynanmış..

Güzel bir italyan restoranında pizza yiyoruz ve rehberimizle buluşmak üzere kent merkezine doğru yola koyuluyoruz.




Bizim grup toplanmaya başlamış. Otobüse atlayıp Floransa'ya 50 km mesafede Montecatini Terme'deki Hotel Terme Pellegrini'ye gidiyoruz.

Yaklaşık 1 saat süren yolculuktan sonra oteldeyiz. Yerleşip biraz dinlendikten sonra hemen dışarı atıyoruz kendimizi. Otelin önünde küçük bir park var. Burada biraz oturuyoruz. Daha sonra otele gelirken gördüğümüz dondurmacıya gidelim diyoruz. Dondurmacıdan dönerken bir antikacı dükkanına takıldık. Güzel parçalar vardı. Dönüşte otelin karşısındaki çay bahçesinde oturduk. Yaşlı bir çiftle her ne kadar iletişimde zorlansalar da sohbet ettik . İtalyanlar ingilizce bilmiyorlar genelde. Bundan da gocunmuyorlar. Nereden geliyorsunuz diye sordular. "Turkey" deyince anlamadılar ama "İstanbul" deyince "ooo Constantinapolis" dediler. Onların gönlünde İstanbul hala Bizans'ın başkenti Konstantinapolis sanırım. Yaşlı adam bize "Avrupa Birliği'ne girmek istiyorsanız kadınlarınız başlarını açmalı" dedi. Ben de " AB o kadar da umrumuzda değil" dedim. Adam bozuldu :) Vedalaşıp otele döndük. Ertesi gün Pizza kulesi, siena ve San Gimignano'yu gezmek için enerji toplamamız gerekiyordu...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder