14 Ekim 2009 Çarşamba

Işıklar şehri Paris...

7-10 Ekim tarihleri arasında Paris'teydim. Vize problemini konsolosluktaki bir tanıdık sayesinde zamanında halledebildik. Yolculuk İstanbuldan 3.5 saat sürüyor. Öğlen 13.00'da Paris'e ulaştım. Paris'te raylı sistemler epey eski ve yaygın kullanılıyor. RER banliyö trenleri paris'in uzak bölgelerine kadar ulaşımı sağlarken metro da Paris içinde ulaşımı sağlıyor. İnternetten metro ve rer hatları haritasının çıktısını almış, otele nasıl gideceğimi belirlemiştim. Havaalanından çıkınca Airport shuttle'a binip Rer B istasyonuna gittim, bilet kiosklarından birinden biletimi aldım ve otele gitmek için RER B hattına binip şehir merkezinde "Chatalet Les Halles" durağında indim. Ordan da RER A kırmızı hatta binip "Nanterre Prefecetura" durağında indim. Otel durağın hemen çıkışında, La Defense denen iş merkezlerinin, gökdelenlerin yoğunlukta olduğu bir bölgede. Buraya küçük New York diyenler de var. Otelde Ömer'le buluşup eşyalarımı yerleştirdikten sonra Paris'i keşfetmek için dışarı çıktık.


Bugün Champs - Elysees Caddesi ve Louvre müzesini gezmeyi planladık. Bunun için Charles De - Gaulle Etoile adlı meydana gittik.Etoile yıldız anlamına geliyor. Meydandan çevreye açılan 12 geniş cadde'den dolayı görüntü olarak yıldız'a benzetiliyor.Bu meydanda genelde devlet törenleri, yürüyüşler, anma törenleri düzenleniyor. Meydanın tam ortasında "Arc De Triomphe" adı verilen devasa bir zafer takı bulunuyor. Arc de Triomphe, I. Napoléon tarafından bir zafer anıtı olarak yaptırılmış. Üzerine Napoléon’un kazandığı zaferler ile generallerin isimleri yazılı.


Zafer takının doğusundaki cadde ünlü Champs-Elysees caddesi. Hayatımda gördüğüm en geniş, bakımlı, en ışıklı cadde diyebilirim. Cadde üstünde şık restoranlar, cafeler, butikler, sinemalar bulunuyor. Caddenin iki yanındaki kestane ağaçları kübik olarak budanıyor caddenin güzelliğini bozmasınlar diye. Bu caddenin bakımı ve ışıklandırması için büyük paralar harcandığını duydum.

Cadde boyunca yürürken Voque kadın dergisinin 1930'lu yıllardan itibaren çıkan sayılarının kapak resimlerinden oluşan nostaljik bir sergiye rastladık.Audrey Hepburn, Edith Piaf gibi ünlülerin eski resimlerini görmek hoşumuza gitti.


Caddenin sonunda Concorde meydanına ulaşılıyor. Meydanın ortasında iki adet fıskiye bulunuyor.  Ayrıca bu temiz ve büyük meydan eski binalarla çevrili ve heykellerle süslü.


Meydandan sonra Tuileres parkına varıyoruz. Parklar Paris'in vazgeçilmez parçaları. Şehre nefes aldıran bu açık alanların mimarisi de huzur verici. Yüksek bahçe duvarları yok. Bahçelerin ortasında genelde geniş havuzlar oluyor, etraflarında da bolca sandalye. Uzuuun Champs - Elysees yürüyüşünden sonra buradaki yatık sandalyelerde biraz uzanıp dinlendikten sonra Louvre'a doğu yürümeye devam ettik.


Louvre müzesi çarşamba günleri 21.45'e kadar açık olduğu için fırsatı değerlendirmeye karar verdik. Müzenin u şeklinde büyük bir binası var. Bina gotik mimarisine sahip. Orta avlusunda Camdan bir piramit var. Bu piramit müzenin yenilenmesi sırasında yapılmış. Saray ilk olarak 1204 yılında Philippe Auguste tarafından yapılmış, 1793'te müze haline getirilmiş.

Müze, Resim, heykel, doğu sanatları, Mısır sanatları, Yunan sanatları, desen gibi dallara ayrılan kısımlardan meydana geliyor. Bu müzeyi gezmek ve tüm resimleri dikkatle incelemek için en az bir gün ayırmak gerekiyor. Müze geniş ve ihtişamlı salonları ile kalabalık grupları bile tolere edebiliyor. Mona Lisa bu müzedeki en çok merak edilen resim olsa gerek. Resmin önünde fotoğraf çekmeye çalışan büyük bir kalabalık vardı.

Müzedeki mermer heykeller de resimler kadar etkileyiciydi. Müzede 1-2 gün geçirmek ve tüm eserleri hakkıyla görmeyi isterdim ama bu kısa Paris gezisinde ancak 3.5, 4 saat ayırabildik.


 Louvre'da gezerken dışarıda akşam olmuş, yağmur yağıyordu. Çıktığımızda ise yağmur durmuştu. Yemek için bir iki yer bakındık fakat çoğu yer kapalıydı. Otele dönmeye karar verdik.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder